Reklam
Reklam
Mustafa TÜRKMEN

Mustafa TÜRKMEN

dogusofsetayancik@hotmail.com

KUR’AN DA KADER ANLAYIŞI

12 Mayıs 2014 - 12:00

Kader, kısmet gibi ‘’Kaderimiz böyleymiş elden bir şey gelmez’’ gibi sözler dolanıp durur dillerimizde. Bu kadar çok dolanmasına rağmen bu sözlerin üzerine hiç düşünmez insanlar. Bu sözleri söyleyenlerin ifade etmek istedikleri mana acaba nedir? İnsanın rüzgârın önündeki bir yaprak misali savrulup gittiği ve hiçbir fiili kendi iradesi ile işleyemediği mi? Yoksa maksat insanların kendi yaptıkları hataları ve kötü işlerin sonuçlarını kadere ya da Allah’a atmak mı?

 

Burada biraz düşünmeliyiz. Çünkü Kur’an-ı Kerimde Bakara Suresi 220. Ayette  ‘’Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz diye böyle yapıyor...’’ yine devam eden ayette...‘’O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler’’ buyurularak insanlar düşünmeye ve araştırmaya sevk edilmiştir.

 

Kader Kur’an’ın birçok ayetinde ‘’ölçü’’ ,‘’takdir etmek’’, ‘’belirli vakit’’ anlamında kullanılmıştır. Örneğin Yunus Suresi 5. Ayette : ‘’Güneş`i ısı ve ışık kaynağı; Ay`ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp onu evreler halinde takdir eden O`dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.’’ buyurularak Kader takdir etmek manasında kullanılmıştır. Rad Suresi 8. Ayette ise : “… O`nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir” buyurularak kader miktar ve ölçü anlamında kullanılmıştır.

 

Şimdi genel olarak günümüz insanlarının kader anlayışlarını ve bizlere öğretilen kaderin ne olduğunu belirterek bunları açıklayalım ;  (Gökten, yerden ve nefsinizden size, ne zaman ve nasıl bir musibet isabet ederse etsin, o musibet gök, yer ve nefsiniz yaratılmadan evvel takdir ve tayin edilmiştir. Evet, her şey önceden yazılıp çizilmiştir ve olanların hepsi bu tespit çizgisi içinde cereyan etmektedir. )(Allah`ın her şeyi bir kader ile yaratması en büyük nimetlerden birisidir. Kader insanlar için çok büyük bir konfor, büyük bir rahatlıktır. Kadere iman eden, hayatındaki her şeyi, hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı her olayı Allah`ın kaderinde yarattığını bilen bir insan hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar.)

 

Yukarıda yazanları özetlemek gerekirse, nefsimizden bizlere ne şekilde bir musibet gelirse gelsin, bizler yaratılmadan her şey takdir ve tayin edilmiş, önceden yazılıp çizilmiştir diyor. Bir başka düşünce ise sanki Allah’ın, ben senin iradeni şu zamanda şu şekilde kullanacağını biliyorum ve onun için bu işi o şekilde takdir ettim ve yazdım diye anladığını belirtiyor. Bir diğer açıklamada, hayatı boyunca karşılaştığı iyi ya da kötü karşılaşacağı her olayı Allah`ın kaderinde yarattığını bilen bir insan, hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar, buna inanan insan aynı hataları tekrarlamamaya gayret eder. Kaderde Allah`ın hatayı da insanın vazgeçmesi, tövbe etmesi için birçok hikmet ve güzellikle yarattığının farkında olur diye anlatılmış. İlginç bir yaklaşımda insanın geçmişindeki hataları, yanlışları kendisi için Allah ın yarattığını bilir demesidir.

 

 

Bu anlatılanları şimdi de Kur’an’ın bütününü düşünerek ele alalım ve  Rahman`ın adaletini vurgulayalım. Yüceler Yücesi Rahman meleklerin bile insana secde etmesini istemişken, ona meleklerine vermediği özgür iradeyi yarattığı insanlara verdiği halde, acaba kötü bir son gördüğü kullarını hiç değiştirmeden kaderini de kötü yazabilir mi? Bence bu sorunun doğru cevabını bulursak, gerçekleri anlamış olacağımızdan şüphem yok, bunu da anlayabilmemiz için Allah’ın yüce adaletini, bağışlayıcı ve mühlet veren bolluğunu iyice düşünüp aklımızdan çıkarmamamız gerekir sanırım. Bunu bir örnekle anlatalım. Bir anne, babayı düşünelim. Evladı ilk doğduğunda onu canından çok severek, elinden geldiğince güzele ve doğruya taşımak için çaba gösterir. Belli bir yaşa geldiğinde onun yanlışlarını, haylazlığını görüp ikazlar ederek, evladının iyi bir insan olması için uğraşır. Hatta yaptığı kötülüklerden dolayı, hatasını anlaması için ona cezalar verir doğruya iletmek için. Ama hiçbir zaman, hiçbir anne baba bu çocuk bilmem kime çekmiş, o da adam olamadı bu da kesinlikle adam olmaz diye onu küçük yaşında, kesin hükümle yalnız bırakmaz, bıkmadan sabırla evladını doğruya yöneltmek için çalışır. Daha başka bir örnek vermek gerekirse, hiçbir fabrikatör imal edeceği malın bir kısmının kötü çıkması için plan yapmaz, elbette hatalı malzeme üretilebilir yanlışlıkla, tam tersine böyle bir durum hâsıl olursa, yapılan yanlışlığın nereden geldiği hemen tespit edilip, en güzel ürün yapma çabası içine girilir. Peki, biz insanlar böyle yapıyorsak, biricik evladımızı haşarı, yaramaz hallerini güzele dönüştürmek için uğraşıyorsak, Rabbim neden bizleri dünyaya getirmeden kaderimiz ile ilgili, ben bu kulumu biliyorum, bu insan kötü olacak diyerek, daha dünyaya gelmeden yazımızı kötü bir yol üzerine yazsın? Bu nasıl bir adalet ki, bizler bile yapmadığımız halde, bunu Rabbim in yaptığını söyleyebiliyoruz?

 

Allah’uTeâla(Nisa Sur. 79.Ayette ‘’İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah`tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir.’’ yine  Şura Suresi  30. Ayette ‘’Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir.’’ Buyurulmaktadır. Bu durumda Allah daha yaratmadığı kulu için neden şer yazsın? Ellerinin kazandığı sözü bizzat yaşayıp yaptığımız yanlışların sonucudur demektir.  Demek ki Allah hiçbir zaman yarattığı kulu için kötü bir şey yazmıyor biliyor, sabrediyor onu doğru yola ulaştırmak için mühlet veriyor, daha da yetmiyor uyarıyor, daha sonrada tüm bu uğraşın sonucunda hala şeytanın takipçisi olursa, işte o zaman insanın kendi nefsinden yani yaptıklarının neticesinde şer veriliyor insana.

 

Şimdi de biz insanların özgür iradesi ile değil de, Rabbin takdir ettiği ve kayıt altına aldığı konuların neler olabileceğini düşünelim. Hiçbir insan nerede doğacağını, anne ve babasının kimler olacağını seçme hakkına sahip değildir. Hatta erkek ya da dişi olacağına da kendisi karar veremez. Bedeni ve sağlığı konusunda da doğuşunda söz hakkı yoktur. İşte tüm bunların sebep ve sonucu hakkında detaylı bilgilere sahip olmadığımız için bizlerde bir yere kadar düşünebiliyor ve anlayabiliyoruz.

 

Diyanet İşleri başkanlığı da sitesinde aslında bana göre güzel bir açıklama yapmış onu da aktarmak istiyorum. ‘’Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah`ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. Her şeyin bir kaderi vardır. Bunun anlamı ise şudur: Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır. Bu durumda Allah`ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah`ın ezelî manada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur.’’

 

Doğrusu peygamberimizin bile bu konu hakkında detaylı bilgisi olmadıysa, bizlerin bu konuyu tam anlayabilmemiz beklenemez sanırım. Zaten Rabbim de bizlerin bir yere kadar anlamasını, düşünmesini istiyor ki detayını vermemiş. Sonuç olarak Kur’an’ın bir bölümünde Rahman kader konusunu, yarattığı âlem içindeki, değişmeyen kanunlarından bahsederek açıklıyor ki bizler bunu inceleyerek ve düşünerek öğreniyoruz. Kader meselesinin anlayamadığımız veyahut aklımızın sınırını aşan yönüne gelince ise; varsayımlar üretmek yerine irade sahibi olduğunun bilincinde olan insanlar olarak hayatımızı en iyi şekilde Allah’a kulluk yaparak geçirmemiz gerektiğini düşünüyor ve İnsanlara kader meselesinin bu şekilde anlatılarak yanlış kader anlayışlarının önüne geçilmesini temenni ediyorum. 

Mustafa Türkmen

Bu yazı 9927 defa okunmuştur.