Reklam
Reklam
Mustafa TÜRKMEN

Mustafa TÜRKMEN

dogusofsetayancik@hotmail.com

YENİDEN KARDEŞ OLMAK

23 Temmuz 2015 - 20:31

Dinimiz; birlik, beraberlik, ve kardeşliği, önce iman ve düşünce de, sonra amel ve ahlakta sağlamıştır. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir yandan iman esaslarını gönüllere nakşederken, diğer yandan bu akide etrafında toplanan ırkları, ülkeleri, renkleri ve dilleri farklı olan insanları, “din kardeşliği” altında birleştirip kaynaştırmıştır.



Yaşamış olduğumuz bu çağda ülkeler arasında yaşanan çekişmelere, milletler arasında yaşanan problemlere ve aynı toplum içindeki bölünmüş parçalanmışlığa baktığımızda hep ‘’kardeş olamama’’, ‘’kardeşçe yaşayamama’’ hastalığını görmekteyiz. Bir Müslüman başka bir din kardeşini ya mezhebinden dolayı kötülemekte ya cemaatinden yada siyasi ideolojisinden dolayı ötekileştirmektedir. Türk kendini üstün görme çabasındayken Kürt kardeşini küçümsemekte, Batılı ileri medeniyet sahibi olduğunu iddia ederken Doğunun insanlık mirasını görmezden gelmektedir.

 

Günümüz toplumsal olaylarında gördüğümüz gibi bir kişi bombalı yelekleri giyip kendini bir topluluğun içinde patlatabiliyorsa bizler kardeş olmayı hiç becerememişiz demektir. Sağcı, solcu, tarikatçı, cemaatçi, şucu ve bucu diye gruplaşmış isek bizlere düşman ne gerek. Bir grup diğerini bombalarken oh olsun diyenler, bizden olanlara dokunmayanlar bin yaşasın diyenler şunu unutmamalıdır ki  en büyük düşman insanın ötekileştirdiği kardeşidir.

 

İş verenler maaşları birkaç gün daha geç yatırarak -nasıl daha fazla kâr elde edebilirim- derdine düşüp işçi kardeşlerini düşünmemekte, çalışanlar ise –nasıl daha fazla işten kaytarabilirim- derdine düşüp iş veren kardeşlerini düşünmemektedir. Zenginler lüks iftar sofralarında aç kardeşlerini, güçlüler zayıfları, insanlar diğer canlıların yaşam alanlarını ne yazık ki hiç ama hiç düşünmemektedir.

 

Bizim toplumumuzda kesin çizgilerle ayrılmış toplumsal sınıflar olmasa da ister Müslüman olsun ister diğer milletlerden olsun kendilerini üstün ırk zanneden ve diğer insanları kendisine köle gören insan toplulukları ne yazık ki varlığını sürdürmektedir. Kendinden olmayanı öldürmekte tereddüt bile etmeyen kendinden olanı ise en üstün varlık gören sahte milliyetçi toplumlar ve milliyetçi dinler bugün olduğu gibi bundan sonra da varlığını devam ettirmeye gayret göstereceklerdir. İşçileri köle gibi kullanan ve asla çevresine bile yaklaştırmayan, ekonomiyi insanları ezmek için bir araç gören, teknolojiyi insanlık onurunu ayaklar altına almak için kullanan zihniyetler ne yazık ki İslam kardeşliğinden, insanlık kardeşliğinden paylarına düşeni hiç alamamışlardır.

 

Bizler Peygamber efendimiz (s.a.v)’in işaret ettiği İslam kardeşliğini onun şu öğretilerinden rahatlıkla anlamaktayız;

 

Efendimiz insanlığı hayrete düşürerek köleliğin en yaygın olduğu bir çağda hür bir Müslüman ile köle bir Müslümanı kardeş ilan ederek insanlar arasındaki uçurumu ortadan kaldırdı. Mekke’nin ileri gelenlerinden olan Ebu Cehil köle ile aynı statüde olacağını duyduğunda beyninde şimşekler çaktı. Çünkü onlara göre insanlar birbirine eşit olamazdı.

Oysa ki Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Müslümanlar kardeştirler, hiç birinin diğeri üzerinde takvadan başka üstünlüğü yoktur.”



 

Peygamber efendimiz ÜSÂME BİN ZEYD isimli köle bir çocuğu kendine evlat edindi ve onu çok sevdi. Böylece Peygamber efendimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in sevgisine Hz. Üsâme de ortak oldu. Sevgili Peygamberimiz, Üsâme’ye (r.a.) bu sevgisinin, babası Zeyd bin Hârise’ye olan sevgiden dolayı olduğunu ifade etti ve: “Üsâme bana herkesten daha yakındır” buyurdu. Mekke fethedildiğinde Kabe’ye elini bile sürmesi yasak olan köle Bilal-i Habeşi (r.a) Kabe’nin üstüne çıkarak ilk ezanı okudu. İnsan yerine bile konulmayan köleler Efendimiz katında en değerli insanlar oldu. 

 

İşte Peygamber Efendimiz İslam kardeşliğini bu şekilde inşa ederek öncelikle insanlar arasındaki sınıfları ortadan kaldırdı. Hicretten sonra Ensar ile Muhaciri kardeş ilan etti. Müslümanların ve Yahudilerin bir arada yaşayabilmeleri için Medine Vesikasını oluşturdu. Tüm Müslümanları kardeş ilan ederek aralarında yardımlaşmalarını emretti. Devlet başkanı olduğu halde halktan herkesi kardeşi olarak görüp yardımına koştu.

 

Savaşın bile bir ahlakı olduğunu tüm insanlara gösterdi. Kur’an-ı Kerim de savaşı ilk emreden,“Si­ze savaş açanlarla Allah (c.c.) yolunda siz de savaşın, ancak aşırı gitmeyin, çünkü Allah (c.c.) aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara sûresi, 2/190) Mealindeki âyet de savaş sebebi­nin yine savaş olduğunu görmekteyiz.Hz. Peygamber (s.a.v.) savaş sırasında bir ka­dının öldürülmüş olduğunu görünce, “Bu kadın savaşmıyordu!” diyerek hoşnutsuz­luğunu ifade etmiş, öncü birliklerin ba­şında bulunan Halid b. Velid’e haber göndererek kadın ve çocukların öldürülmemesini emretmiştir.

 

İşte böylelikle Asr-ı Saadet dediğimiz o güzel çağı insanlığa yaşattı. Peki bugün Allah’ın yüce kitabına ve Efendimizin öğretilerine sarılarak onun inşa ettiği o mutluluk çağını yeniden yaşamak ve insanlığa yaşatmak neden mümkün olmasın?  Yeniden kardeş olmak, yeniden tek yürek olmak, Müslüman kardeşlerimizin derdi ile dertlenmek onların sevincine ortak olmak neden mümkün olmasın? Toplumdaki bölünmüşlüğü ortadan kaldırarak İslam kardeşliğini günümüz toplumuna anlatmak neden mümkün olmasın?

Bu yazı 46323 defa okunmuştur.