1969/1970 öğretim yılıydı. Daha tıfıl bir stajyer öğretmendim dağın başında, İsfendiyar Dağlarının yukarı yamaçlarında... Seçim vardı. MV ve muhtarlık seçimleri vardı. Bana sandık başkanı olarak görev verdiler, yine aynı dağların doruğundaki bir köyde... Sabahın erken saatlerinde seçim başladı. Allah'ım o da ne: 4 kişi bir salanın 4 köşesinden boynuna boyunduruğu -sırığı vurmuş, seçime cenaze(!) taşıyor... Bir de baktık ki içinden 100'lük bi nine çıktı! Salayı tabut gibi seçim masasının üstüne indirdiler. Güç be hal nineyi saladan o 4 kişi indirdi. İki koluna birer kişi girmese, nine ayakta zor duruyor! E tabi oy kullanacak ya: Nasıl kullanacak oyunu?
Sordum: "Teyze okuma yazma biliyor musun?" Ses yok! Nereden bilsin?!
Koluna girenlerden biri: " Hocaefendi ben kullandırırım oyunu. O okuma yazma bilmezki!" dedi. Belli ki evde saat gibi kurulmuş! Susması öğretilmiş. "Calaymış!" Ben de: "Ne münasebet Canım, ben girerim içeriye, benim yanımda kullansın oyunu!" dedim ısrarla...
Koluna girdim ve kapalı bölüme aldım yaşlı mineyi ve sordum ona: " Teyze kime, hangi partiye oy vermek istiyorsun?" "Ne biliyim Uşam?!" deyince: içime sinmedi. O oyu iptal edecek şekilde mührü bastm! İşte böyle... "Ben sandıktan çıktım!" diyenler, aslında sandıktan değil "SANDUKA"dan çıkıyorlar! Aysun Kayacı haklı: "Dağdaki çobanla benim oyum bir olamaz!" demişti, haklı kadın... İşte bu yüzden vatanımız, yurdumuz bugün bu kaos ortamında... İnsanlar ölüyor... Hergün gözyaşı, yüzler kan revan içinde, insanlar aykırı; biri diğerine düşman, sen o'sun ben buyum... Güneydoğu'da savaş, Batı'da açlık, kuzeyde kin ve nefret; Türkiye - Anadolu'm paramparça...Ehliyet almak için ortaokul diploması lazım! Beni yönetecek insanları seçmek için zırcahile ne lazım?!